39,2354$% -0.06
44,9074€% 0.32
53,2802£% 0.23
4.196,16%0,47
6.817,00%-0,82
27.185,00%-0,80
3.328,49%0,56
9.486,56%0,12
ANKARA – BHA
Prof. Dr. Zakir Avşar, “CHP gerçekten hukuk devleti istiyor mu?” başlıklı yazısında özetle şunlara yer verdi:
“Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), bir süredir kendi içinden yükselen yapısal sorunların etkisiyle köklü bir meşruiyet sınavı veriyor.
Bu sınavın başında, Genel Başkan Özgür Özel’in Parti mensupları tarafından açılan şaibeli kurultay davasına ve CHP’li belediyelerdeki yolsuzluk iddialarına karşı sergilediği savunmacı duruşu, uluslararası sosyal demokrat normlara karşı kayıtsızlığı ve hukukun üstünlüğü ilkesine yönelik söylemleri geliyor. Tüm bu başlıklar, partinin iç dinamiklerini ve muhalefet sahnesindeki inandırıcılığını da tehdit eder boyuta ulaştı…
Özgür Özel’in yargıya ve savcılara yönelik tehditkâr açıklamaları, hukuk devleti ilkeleri açısından ciddi bir sorundur. Yargı kararlarını itibarsızlaştırmaya dönük tavır ve kararları “siyasi mühendislik” olarak tanımlamak, muhalefet olarak savunmaları gereken “hukukun üstünlüğü”, “yargıya saygı” anlayışından çok uzağa savurulduklarını gösteriyor. Yargı kararları karşısında sergilenen refleks, kuvvetler ayrılığı ilkesini ve yönetenlerin hesap verebilirliğini gölgede bırakırken, kamuoyunda da “CHP, kendisi için ayrıcalıklı bir hukuk düzeni mi istiyor?” sorusunu gündeme getiriyor.
Sayıştay’dan, Masak’a, Mülkiye Teftiş’ten diğer denetim kurumlarının rapor ve kararlarına, şikâyetlere, itiraflara karşı CHP yönetiminin geliştirdiği söylem, siyasi sorumluluğun reddi ve kurumsal savunmaya dönüşmüş durumda. Hukukun üstünlüğü, ilkesel bir yaklaşım olmaktan çıkarılıp siyasi pozisyon alma aracına indirgeniyor. Bu durum, muhalefeti hukuk karşısında güvenilir olmaktan uzaklaştırıyor.
Şaibeli kurultay davası ve CHP’li büyükşehir belediyelerinde son dönemde ortaya çıkan yolsuzluk iddiaları, ne kadar bağırıp çağırılsa da kamuoyunda geniş yankı buluyor. Özellikle İBB merkezli yürüyen yolsuzluk soruşturmaları her geçen gün biraz daha genişliyor, şikâyetçiler de itirafçılar da, maddi bulgular da artıyor. Ancak bu iddialar karşısında Özgür Özel’in sergilediği tutum, yapısal temizlikten çok siyasi savunmaya işaret ediyor.
CHP yönetimi, yolsuzluk dosyalarını ciddiyetle ele almak yerine, süreci “AK Parti’nin yerel iktidara karşı intikamı” olarak çerçevelemeyi tercih ediyor. Bu söylem kısa vadede tabanı konsolide edebilir; ancak uzun vadede hesap verebilirlik kültürünü zayıflatıyor ve kamu vicdanında “yozlaşmış sistemin bir parçası olmuş muhalefet” algısını güçlendiriyor.
Üstelik CHP, Sosyalist Enternasyonal’in ve Avrupa sosyal demokrasisinin bir parçası olduğunu iddiasında, ancak bu ortamların normlarını pratikte göz ardı etmektedir. Sosyalist Enternasyonal’in temel ilkeleri arasında; hukukun üstünlüğü, günışığında yönetim, şeffaflık, açıklık, yolsuzlukla mücadele ve hesap verebilirlik yer alır. Bu ilkeler, siyasi partilerin yalnızca muhalefette değil, yerel düzeyde iktidarda olduklarında da uygulamaları beklenen etik ve siyasi normlardır.
Özgür Özel yönetimindeki CHP’nin bu normlara ilgisizliği, partiyi yalnızca ulusal kamuoyu nezdinde değil, uluslararası platformlarda da inandırıcılık sorunu ile karşı karşıya bırakmaktadır. Özellikle büyükşehirlerde kamu ihalelerine dönük usulsüzlük iddialarının denetim raporlarına, yargısal süreçlere konu olması, sosyal demokrat normlardan kopuşun somut bir göstergesidir.
Uluslararası sosyal demokrat partilerin, kendi belediyelerinde ortaya çıkan etik sorunlar karşısındaki tavrı açıktır: Kapsamlı iç denetim mekanizmaları işletilir, suç şüphesi varsa adli makamlara bildirilir ve parti olarak sorumluluk üstlenilir. CHP, bu süreci hem içeride hem dışarıda siyasallaştırarak evrensel sosyal demokrat normlara sırt çeviriyor. Bu durum, partinin sadece içeride değil, dış temsil ve diplomatik saygınlık anlamında da büyük bir zafiyet yaşamasına yol açıyor.
Özgür Özel’in siyaseti, sıkça medya krizlerine tepkiyle şekillenen, günübirlik bir muhalefet refleksiyle karakterize edilebilir. Oysa Türkiye gibi bir ülkede, muhalefetin stratejik perspektif geliştirmesi ve halkın karşısına tutarlı, hesap verebilir bir yönetim alternatifiyle çıkması beklenir.
Bugün CHP’de bu derinlikten eser yok. Belediyelerdeki yolsuzluklar, usulsüzlükler görmezden geliniyor, parti içi denetim mekanizmaları askıya alınmış görünüyor.
Bu da partiyi kurumsal olarak yozlaşmadan ayıramıyor. Yolsuzluk savunusunu “ahlaki üstünlük” diye niteliyor… Deve kuşu gibi kafayı kuma gömmekle her şeyin hallolacağını düşünüyor… Siyasi rekabet hem parti içinde hem dışında sanal bir ahlaki üstünlük üzerinden kurgulanmak istendiği içindir ki, yakın bir dönemde, ana muhalefet partisi kendi içindeki çürüme ile de yüzleşmek ve mücadele etmek zorunda kalacak.
CHP, tarihsel misyonu, kurucu kimliği ve demokratik iddiaları açısından toplumun geniş kesimlerinde hâlâ önemli bir simgesel ağırlığa sahip. Ancak bu ağırlığın pratik karşılığının sürdürülebilir olması, hukukun üstünlüğüne bağlılık, yolsuzluk karşısında sıfır tolerans ve sosyal demokrat normlara uyumla mümkün olabilir. Özgür Özel’in liderliğindeki CHP, bu üç temel başlıkta da sınıfta kalmış durumda.
Sessizlik, erteleme ve suçu “karşı tarafa atma” kolaycılığı, uzun vadede kendi kendini yok eden, varlık nedenlerini ortadan kaldırmış bir muhalefet inşa eder. Oysa Türkiye’nin ihtiyacı; muhalefetteyken de, iktidarken de hukuk devleti ilkelerine saygı gösteren, kendi içini temiz tutabilen ve uluslararası normlara sadakatle bağlı bir siyasal duruştur.
Bu bağlamda, Özgür Özel’in, CHP’li belediyeler hakkında başlatılan yolsuzluk soruşturmaları üzerinden Sayın Cumhurbaşkanını, iktidarı hedef alan açıklamaları, gerçeklerle, siyasi nezaketle bağdaşmadığı gibi; yargı organını, savcıyı hedef alması boyutu ile hukuk devleti ilkelerine aykırıdır.
Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir ve bu ülkede hiç kimse, siyasi konumu ne olursa olsun, hukukun üstünde değildir. Yolsuzluk iddialarına ilişkin soruşturmalar, bağımsız yargı organları tarafından yürütülmekte; deliller, ifadeler ve yasal süreçler çerçevesinde değerlendirilmektedir.
Yargıya güvenmek, hesap verebilir olmak yerine, siyasi hesaplarla adaleti itibarsızlaştırmaya çalışmak; suçla itham edileni değil, yargısal süreci işletenleri hedef göstermek; demokratik siyasetin değil, eski vesayet alışkanlıklarının bir yansımasıdır. ”
YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN
Rektör Yusuf Yılmaz, ‘Eşsiz Bilim İnsanı’ ünvanıyla ilk üçte