39,7526$% 0.4
46,1740€% 0.34
54,1304£% 0.38
4.250,35%0,48
6.947,00%-0,10
27.705,00%-0,09
3.325,06%0,07
9.421,09%-0,29
Pearl Harbor (Hawaii), 1941 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin Pasifik Filosu’nun ana üssü olarak stratejik bir öneme sahipti. Bu üs, Amerikan gücünün ve deniz üstünlüğünün bir sembolüydü. Adanın coğrafi konumu, Pasifik’teki Amerikan askeri varlığının merkezi noktası olmasını sağlıyordu. Ancak, o dönemdeki Amerikan halkının izolasyonist eğilimleri ve Avrupa’daki savaşa mesafeli duruşu, Pasifik’teki Amerikan gücünün tam olarak değerlendirilmesini engelliyordu. Japonya için, bu durum, kendi yayılmacı politikaları açısından bir engel teşkil ediyordu. Pasifik’teki Amerikan varlığı, Japonya’nın Güneydoğu Asya’daki hedeflerine ulaşmasını zorlaştırıyordu.
1930’lu yılların sonlarından itibaren Japonya’nın Güneydoğu Asya’daki (Çin, Fransız Çinhindi) yayılmacı politikaları ve kaynak arayışı, bölgede gerilimi tırmandırıyordu. ABD, bu yayılmacılığa karşı ekonomik ambargolar (özellikle petrol ambargosu) ve demir, hurda gibi stratejik mallara kısıtlamalar uyguladı. Bu ambargolar, Japonya’nın hammadde kaynaklarına erişimini ciddi şekilde kısıtlıyordu. Japonya, bu ambargoları bir savaş nedeni olarak görüyordu ve Pasifik’te bir çatışmanın kaçınılmaz hale geldiğine inanıyordu. Japon liderler, ABD’nin ekonomik baskılarının, Japonya’yı ya teslim olmaya ya da savaşa zorladığını düşünüyorlardı (Iriye, 1987, s. 120-135). Japonya’nın bölgedeki kaynaklara olan bağımlılığı ve ABD’nin ambargo politikaları, iki ülke arasındaki gerilimi doruk noktasına çıkarmıştı (Dower, 1999, s. 40-45).
Japon İmparatorluk Donanması Başkomutanı Amiral Isoroku Yamamoto, ABD Pasifik Filosu’na ani ve şaşırtıcı bir darbe indirerek Japonya’ya Pasifik’te operasyon alanı açma vizyonuna sahipti. Yamamoto, Amerika’nın sanayi gücünün farkındaydı ve uzun süreli bir yıpratma savaşında Japonya’nın şansının olmadığını biliyordu. Bu nedenle, Amerikan Pasifik Filosu’nu savaş dışı bırakacak erken ve yıkıcı bir darbenin, Japonya’ya müzakere masasında avantaj sağlayacağını umuyordu (Hotta, 2013, s. 160-175). Saldırı planı, aylarca süren gizli bir hazırlık sürecinden geçti. Bu plan, uçak gemisi merkezli modern deniz savaşının ilk büyük örneklerinden biri olacaktı (Parshall & Tully, 2005, s. 20-25). Saldırının ana hedefi, ABD Pasifik Filosu’nu felç etmek ve Japonya’nın Güneydoğu Asya’daki kaynakları ele geçirmesi için zaman kazanmaktı.
7 Aralık 1941 Pazar sabahı, Pearl Harbor’daki atmosfer sakindi. Gemi mürettebatı pazar dinlenmesindeydi ve rutin askeri faaliyetler devam ediyordu. Ancak, Amerikan savunması hazırlıksızdı. Radar uyarıları göz ardı edilmiş; Opana Point’ten gelen büyük uçak formasyonu uyarısı, tatbikat veya dost uçaklar olarak yanlış yorumlanmıştı (Lord, 1957, s. 18-20). Filo limanda yoğun bir şekilde toplanmıştı ve istihbarat eksiklikleri vardı. Japon saldırı gücü, altı uçak gemisinden kalkan 353 uçakla, beklenmedik bir anda saldırdı. İlk Japon uçakları geldiğinde, Amerikan askerleri ne olduğunu anlamakta zorlandılar. Saldırının Pazar sabahı seçilmesi, Amerikan savunmasının en rahat olduğu anı yakalama stratejisinin bir parçasıydı.
Japon saldırısı, iki ana dalga halinde gerçekleşti. İlk dalga, daha çok zırhlı gemileri hedef alırken, ikinci dalga diğer gemilere ve askeri tesislere saldırdı. Kullanılan uçak tipleri arasında A6M Zero avcıları, B5N Kate torpido bombardıman uçakları ve D3A Val pike bombardıman uçakları bulunuyordu. Özellikle torpido bombardıman uçakları, sığ limanda etkili olabilmek için özel olarak modifiye edilmiş torpidolar kullanmışlardı (Symonds, 2011, s. 100-105). Torpidolar ve bombalar, zırhlı gemilere korkunç hasar verdi. USS Arizona’nın trajik patlaması ve batışı, saldırının en acı olaylarından biriydi; bir bomba, geminin ön cephaneliğini patlatarak gemiyi saniyeler içinde sulara gömdü ve mürettebatının çoğunu beraberinde sürükledi (Wallin, 1968, s. 204). USS Oklahoma alabora oldu ve USS West Virginia ve USS California gibi diğer zırhlılar ağır hasar gördü. Japonya’nın şansı, ABD Pasifik Filosu’nun uçak gemileri olan USS Enterprise, USS Lexington ve USS Saratoga’nın limanda olmamasıydı. Eğer bu uçak gemileri de batırılmış olsaydı, ABD’nin Pasifik’teki savaş gücü çok daha uzun süre felç olabilirdi; bu, Japonya için kaçan büyük bir stratejik fırsattı (Toland, 1970, s. 25-30).
Pearl Harbor saldırısında yaşanan can kaybı korkunçtu. 2.403 Amerikalı asker (denizciler, askerler, havacılar ve siviller) hayatını kaybetti ve 1.000’den fazla kişi yaralandı. Kayıp ve yaralılar arasında siviller de bulunuyordu. Saldırı sırasında ve sonrasında sergilenen kahramanlık ve fedakarlık örnekleri, olayın acısını bir nebze olsun hafifletti. Yanan gemilerde yangınları söndürme, enkaz altından yaralıları kurtarma ve cesurca karşı koyma çabaları, Amerikan askerlerinin ve sivillerin cesaretini gösteriyordu. Örneğin, Dorrie Miller adındaki siyahi bir aşçı, ağır makineli tüfek başına geçerek Japon uçaklarına karşı koydu ve donanma haçına layık görüldü (Miller, 2000, s. 70-75). Ancak, saldırının psikolojik etkisi derindi ve yaşanan şok, Amerikan halkını derinden etkiledi. Japonya’nın böyle bir saldırı yapabilme kapasitesi, Amerikan kamuoyunda büyük bir güvenlik endişesi yarattı.
Saldırı, ABD kamuoyunda büyük bir şok, öfke ve ulusal birlik ruhu yarattı. Başkan Franklin D. Roosevelt, 8 Aralık 1941’de Kongre’ye hitaben yaptığı tarihi konuşmasında, Pearl Harbor’ı “Utanç Günü” (a date which will live in infamy) olarak niteledi. Bu konuşma, Amerikan halkının kararlılığını pekiştirdi ve ülkeyi savaşa hazırladı (Roosevelt, 1941, “Infamy Speech”). Kongre, neredeyse oybirliğiyle Japonya’ya savaş ilan etti. Ardından, Japonya’nın müttefikleri olan Almanya ve İtalya da ABD’ye savaş ilan etti. Pearl Harbor saldırısı, ABD’nin İkinci Dünya Savaşı’na resmen girişini hızlandırdı ve izolasyonist politikanın sona ermesine yol açtı. Amerikan sanayi gücü, hızla savaş üretimine yönlendirildi ve “Demokrasinin Cephaneliği” olarak anılmaya başlandı (Badger, 2016, s. 300-310).
Pearl Harbor saldırısı, Japonya için uzun vadede stratejik bir hata oldu. Japonlar, ABD’nin devasa sanayi ve savaş potansiyelini küçümsediler. Bu saldırı, Amerikan halkını savaşa karşı birleştirdi ve ABD’nin tüm kaynaklarını seferber etmesine neden oldu. Pearl Harbor, Pasifik Cephesi’nde savaşın başlangıcı ve gidişatındaki dönüm noktası oldu. Saldırı, modern savaş doktrinlerinde ani baskınların ve uçak gemisi merkezli deniz savaşının önemini kanıtladı. Japonya’nın uçak gemilerini hedef almaması ve onarım kapasitesini hafife alması, kısa vadeli başarıyı uzun vadeli stratejik fiyaskoya çeviren en büyük faktörlerdendi (Willmott, 1983, s. 30-35).
USS Arizona Memorial gibi anıtlar, bu trajik olayı ve kurbanlarını yaşatmaya devam ediyor. Bu anıt, batık geminin üzerinde inşa edilmiş olup, ziyaretçilere olayın büyüklüğünü ve kaybın derinliğini hatırlatır. Pearl Harbor saldırısı, Amerikan halkının hafızasında, beklenmedik bir saldırının ulusal birliği nasıl güçlendirebileceğinin ve savaşın yıkıcı sonuçlarının bir sembolü olarak kalmıştır. Saldırı, dünya tarihine ve Amerikan kimliğine olan kalıcı etkisiyle, her zaman bir ders ve anma kaynağı olmuştur.
Matrix’ in Kutsal Metinleri: Zion, Nebukadnezzar ve Yahudilik Motiflerinin Matrix Üçlemesindeki Yankıları