DOLAR

39,3535$% 0.46

EURO

45,7086% 1.42

STERLİN

53,6380£% 1.08

GRAM ALTIN

4.288,74%1,55

ÇEYREK ALTIN

6.995,00%1,19

TAM ALTIN

27.894,00%1,19

ONS

3.389,65%1,08

BİST100

9.520,22%-1,71

a

Taşlara Yazılı Bir Dua: Kudüs’ün Üç Semavi Din İçin Zamansız Önemi

Taşların Başlangıcı: Kudüs’ün Kadim Kökenleri ve Coğrafi Konumunun Önemi

Kudüs, sadece bir şehir değil; tarihi, inancı ve insanlığın en derin özlemlerini yansıtan bir hafıza katmanıdır. Levant bölgesinin kalbinde yer alan stratejik ve coğrafi konumu, bu kadim şehri tarih boyunca farklı medeniyetler için vazgeçilmez bir cazibe merkezi yapmıştır. Akdeniz ile Ürdün Vadisi arasındaki geçiş noktasında, yüksek bir platoda kurulu olması, şehre hem doğal bir savunma avantajı sağlamış hem de önemli ticaret yollarının kesişim noktası olmasını sağlamıştır. Bu benzersiz konum, şehrin sadece ticari ve askeri değil, aynı zamanda ruhani bir merkez olarak gelişmesinde de etkili olmuştur.

Kudüs’ün ilk yerleşim izleri, MÖ 4. binyıla kadar uzanır. Şehrin bilinen en eski isimlerinden biri, MÖ 2. binyılda Amarna mektuplarında geçen “Urusalim”dir, “barışın temeli” veya “barışın şehri” anlamına gelir (Finkelstein & Silberman, 2001, s. 12). Jebusiler, Kenanlılar ve daha sonra İsrailoğulları gibi çeşitli medeniyetler, bu topraklarda iz bırakmış, her biri şehrin katmanlı tarihine yeni bir hikaye eklemiştir. Kudüs, başlangıcından itibaren, sadece toprak parçası değil, adeta üzerine duaların ve hayallerin yazıldığı taşların şehri olmuştur.


Yahudiliğin Kalbi: Davud’un Şehri ve Süleyman’ın Tapınağı

Kudüs’ün kaderi, MÖ 10. yüzyılda İsrailoğulları Kralı Davud’un şehri fethetmesiyle kökten değişmiştir. Davud, burayı yeni kurulan İsrail Krallığı’nın başkenti yaparak, Kudüs’ü Yahudiliğin siyasi ve dini merkezi haline getirmiştir (Armstrong, 1996, s. 45). Bu olay, şehrin kutsallık algısında bir milat olmuştur. Davud’un oğlu Kral Süleyman, şehrin kutsallığını pekiştiren en önemli adımı atmış, Tanrı’ya adanmış görkemli bir Tapınak (Birinci Tapınak) inşa ettirmiştir. Yahudi inancına göre, bu Tapınak, Tanrı’nın yeryüzündeki evi, Tanrı’nın Kutsal Huzuru’nun (Şehina) tecelli ettiği yer ve On Emir’in saklandığı Ahit Sandığı’nın muhafaza edildiği kutsal bir mekan olmuştur.

Ancak, bu kutsal mekan, defalarca yıkıma uğramıştır. MÖ 586 yılında Babilliler tarafından yakılıp yıkılan Birinci Tapınak ve ardından gelen Babil Sürgünü, Yahudi tarihinde derin bir travma yaratmıştır. Sürgünden dönen Yahudiler tarafından inşa edilen İkinci Tapınak, M.S. 70 yılında Romalılar tarafından acımasızca yok edilmiş ve Kudüs yerle bir edilmiştir (Josephus, Yahudi Savaşları, VI. Kitap, Bölüm 4). Bugün, Batı Duvarı (Ağlama Duvarı), Yahudiler için İkinci Tapınak’tan geriye kalan en kutsal mekan ve geçmişin ihtişamına duyulan derin özlemin, adeta taşlara yazılmış bir duanın sembolü olmuştur. Her taşında Yahudi halkının binlerce yıllık acısını, umudunu ve tapınak arayışını barındırır.


Hristiyanlığın Yükselişi: İsa’nın Çile Yolu ve Dirilişin Şehri

Kudüs, Hristiyanlık için de merkezi ve eşsiz bir öneme sahiptir. İsa Mesih’in yaşamının son dönemi, çarmıha gerilişi, gömülüşü ve yeniden dirilişi gibi Hristiyan inancının temel direklerini oluşturan olaylar, doğrudan Kudüs’te gerçekleşmiştir. Hristiyanlar için bu şehir, kurtuluşun, imanın ve ilahi planın yeryüzündeki tecelligahıdır. İsa’nın Zeytin Dağı’nda vaaz vermesi, Son Akşam Yemeği’ni yemesi, Getsemani Bahçesi’nde dua etmesi, Via Dolorosa (Çile Yolu) boyunca çarmıhını taşıyarak yürümesi ve Golgota’da çarmıha gerilmesi, Hristiyan hacıların gözünde şehri yaşayan bir kutsal kitaba dönüştürür.

Kutsal Kabir Kilisesi (Church of the Holy Sepulchre), Hristiyanlığın en kutsal mekanlarından biridir ve İsa’nın çarmıha gerildiği, gömüldüğü ve dirildiği yer olduğuna inanılır. Bu kilise, farklı Hristiyan mezheplerinin (Rum Ortodoks, Roma Katolik, Ermeni Apostolik, Süryani Ortodoks, Kıpti Ortodoks ve Etiyopya Ortodoks Kiliseleri) ortak kontrolü altında olup, her gün binlerce hacıyı ağırlamaktadır. Kudüs, Hristiyan hac yollarının merkezinde yer alır ve dünya genelinden gelen Hristiyanlar için hayatlarında bir kez olsun ziyaret etmeyi arzuladıkları bir yerdir. Şehrin her sokağı, her taşı, Hristiyanlar için İsa’nın çileli yürüyüşünü ve diriliş umudunu fısıldayan birer anıttır.


İslam’ın Miraç Durağı: Mescid-i Aksa ve Kubbetü’s-Sahra’nın Yükselişi

İslam dini için de Kudüs, Mekke ve Medine’den sonra gelen üçüncü en kutsal şehirdir ve derin bir manevi öneme sahiptir. Kur’an-ı Kerim’de Mescid-i Aksa’nın (En Uzak Mescit) adı geçmekle birlikte, İslam inancına göre Hz. Muhammed’in İsra ve Miraç mucizesinin son durağı olarak kabul edilir. Hz. Muhammed, bir gece Mekke’deki Mescid-i Haram’dan Burak adlı binekle Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya götürülmüş (İsra), oradan da göğe yükselerek (Miraç) Allah ile buluşmuştur (Kur’an, İsra Suresi 1. Ayet). Bu olay, Kudüs’ü İslam’ın en kutsal şehirlerinden biri yapmıştır.

Ayrıca, Kudüs Müslümanlar için ilk kıble olmuştur; yani Müslümanlar namazlarını ilk zamanlarda Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya yönelerek kılmışlardır. Şehrin İslam tarihindeki bu eşsiz yeri, özellikle Emeviler döneminde (7. yüzyıl sonu) muhteşem mimari eserlerin inşasıyla pekiştirilmiştir. Emevi Halifesi Abdülmelik tarafından inşa ettirilen Kubbetü’s-Sahra (Kaya Kubbesi), parlak altın kubbesi ve eşsiz mozaikleriyle şehrin silüetini süsleyen, dünyanın en tanınmış yapılarından biridir. Bu yapı, Hz. Muhammed’in Miraç’a yükseldiğine inanılan kaya parçasının üzerine inşa edilmiştir. Aynı alan içinde yer alan Mescid-i Aksa, cami kompleksinin bütününe verilen isimdir ve Müslümanlar için en önemli ibadet yerlerinden biridir. Bu iki kutsal yapı ve etraflarındaki geniş avlu, Harem-i Şerif olarak bilinen kutsal alanı oluşturur ve Müslümanlar için büyük bir manevi değer taşır. Kudüs, İslam’ın kutsal metinlerinde ve peygamberler tarihinde derin kökleri olan bir şehir olarak, Müslümanların kalbinde özel bir yere sahiptir.


Üç Din, Tek Şehir: Tarihsel Çatışmalar, Birlikte Yaşama ve Yönetimler

Kudüs’ün tarih boyunca süregelen kutsallığı, aynı zamanda onu sayısız çatışmanın ve hak iddialarının da merkezi haline getirmiştir. Şehir, Pers, Helenistik, Roma, Bizans, Arap, Haçlı, Memlük ve Osmanlı İmparatorlukları gibi farklı medeniyetler ve güçler tarafından yönetilmiştir. Her bir dönem, şehirde kendine özgü mimari, kültürel ve sosyal izler bırakmıştır. Örneğin, Roma döneminin kalıntıları, Bizans kiliseleri, İslam dönemi camileri ve Osmanlı çeşmeleri, şehrin katmanlı tarihini gözler önüne serer.

Bu uzun tarih boyunca, şehirdeki farklı dini gruplar, hem barış içinde bir arada yaşama modelleri geliştirmiş hem de çatışma ve ayrılık dönemleri yaşamışlardır. Örneğin, Emevi ve Abbasi dönemlerinde Müslüman, Yahudi ve Hristiyan topluluklar genellikle bir arada, belirli bir tolerans ortamında varlıklarını sürdürmüşlerdir. Ancak Haçlı Seferleri gibi dönemler, şehirde büyük yıkımlara ve dini gruplar arasında şiddetli çatışmalara yol açmıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nun Kudüs’ü yönettiği yaklaşık 400 yıllık dönem (1517-1917), nispeten daha istikrarlı bir dönemi temsil eder. Bu dönemde, farklı dini cemaatlerin hakları ve ibadet yerleri konusunda “Statüko” adı verilen anlaşmalar yapılmış, bu anlaşmalar günümüzde dahi Kutsal Kabir Kilisesi gibi önemli mekanların yönetiminde geçerliliğini korumaktadır (Kanaana, 2009, s. 112). Bu anlaşmalar, farklı mezhepler ve dinler arasındaki hassas dengeyi korumayı amaçlar. Kudüs, bu uzun ve karmaşık tarihle, üç dinin tek bir şehirdeki birlikteliğinin ve ayrılığının yaşayan bir örneği olarak karşımıza çıkar.


Sembollerin Dansı: Kudüs’ün Mimari ve Kültürel Dokusu

Kudüs’ün Eski Şehir surları içindeki eşsiz mimari ve kültürel doku, şehrin çok dinli yapısının en çarpıcı yansımasıdır. Şehrin içi, tarihi süreçte oluşan dört ana mahalleye ayrılmıştır: Hristiyan Mahallesi, Müslüman Mahallesi, Ermeni Mahallesi ve Yahudi Mahallesi. Her bir mahalle, kendine özgü sokakları, çarşıları, evleri ve ibadet yerleriyle adeta ayrı bir dünya sunar. Bu mahalleler arasında dolaşırken, Romalıların döşediği taşlardan, Bizans döneminin mozaiklerine, İslam mimarisinin zarif kemerlerine ve Osmanlı revaklarına kadar pek çok farklı mimari stilin iç içe geçtiği görülür.

Şehrin dini çeşitliliği, sinagoglar, kiliseler ve camilerin birbirine yakınlığıyla belirginleşir. Yahudi Mahallesi’nde Batı Duvarı’nın yakınında yükselen sinagoglar, Hristiyan Mahallesi’ndeki Kutsal Kabir Kilisesi ve diğer Hristiyan mezheplerine ait kiliseler, Müslüman Mahallesi’ndeki Mescid-i Aksa ve Kubbetü’s-Sahra gibi yapılar, adeta bir semboller dansı sunar. Dar sokaklarında dolaşırken, Yahudi dualarının, Hristiyan ilahilerinin ve Müslüman ezanlarının sesi birbirine karışır, farklı dillerde dualar yükselir. Eski Şehir’in labirentvari çarşılarında baharatların, kumaşların ve geleneksel el sanatlarının kokusu birbirine karışır. Kudüs’ün mimarisi, taşlara yazılmış bir tarih kitabı gibi, binlerce yıllık birikimi, farklı inançların ve kültürlerin bu benzersiz şehirdeki uyumunu ve bazen de gerilimini gözler önüne serer.


Kutsallığın Duyarlılığı: Günümüzdeki Siyasi ve Dini Hassasiyetler

Kudüs’ün derin tarihi ve dini kutsallığı, günümüzde onu İsrail-Filistin çatışmasının merkezine yerleştirmiştir. Şehir, hem İsrailliler hem de Filistinliler için eşsiz bir siyasi ve dini anlam taşır; her iki taraf da burayı kendi başkentleri olarak görür ve kutsal mekanlar üzerinde hak iddia eder. Bu durum, şehri sürekli bir siyasi ve dini hassasiyet odağı haline getirmektedir.

Kutsal mekanlara erişim sorunları, siyasi gerilimlerin dini duyguları nasıl tetiklediğinin en somut örneklerinden biridir. Özellikle Mescid-i Aksa/Harem-i Şerif ve Tapınak Tepesi çevresindeki olaylar, sıklıkla geniş çaplı çatışmalara yol açabilmektedir. Yahudilerin Tapınak Tepesi’nde ibadet etme arzusu ile Müslümanların Harem-i Şerif’in kutsallığını koruma çabaları arasındaki gerilim, sürekli bir hassasiyet kaynağıdır. İsrail’in Kudüs’ü “birleşmiş ve bölünmez başkenti” olarak ilan etmesi ile Filistinlilerin Doğu Kudüs’ü gelecekteki devletlerinin başkenti olarak görmesi, sorunun siyasi boyutunu daha da karmaşık hale getirmektedir.

Uluslararası toplumun Kudüs’ün statüsü konusundaki duruşu da bölünmüş durumdadır. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları, Kudüs’ün statüsünün nihai barış müzakereleri yoluyla belirlenmesi gerektiğini vurgularken, bazı ülkeler İsrail’in Kudüs üzerindeki egemenliğini tanımıştır. Bu durum, şehrin küresel politikadaki hassas konumunu daha da artırmaktadır. Kudüs, sadece siyasi bir çatışmanın alanı değil, aynı zamanda üç semavi dinin inananları için kutsal bir merkez olması nedeniyle, her hareketin ve kararın büyük yankı uyandırdığı, kutsallığın zirveye ulaştığı, son derece duyarlı bir coğrafyadır.


Evrensel Bir Miras: Kudüs’ün İnsanlık İçin Anlamı ve Geleceği

Kudüs, sadece üç büyük dinin değil, tüm insanlığın ortak bir mirasıdır. Bu benzersiz şehir, UNESCO Dünya Mirası listesinde yer almakta olup, “eski şehri ve surları” ile evrensel kültürel öneme sahip olduğu tescillenmiştir (UNESCO, 1981). Şehrin her bir taşı, farklı medeniyetlerin, inançların ve kültürlerin iç içe geçtiği, zamanın ötesinde bir hikaye anlatmaktadır.

Kudüs, aynı zamanda dinler arası diyalog ve barış arayışları için bir sembol olagelmiştir. Farklı inanç gruplarının bir arada yaşama deneyimleri, şehirde yüzyıllardır var olan karmaşık ve hassas “Statüko” anlaşmaları ve barış için yapılan çabalar, insanlığa farklılıklar arasında uyum kurma potansiyelini hatırlatmaktadır. Şehrin kutsal mekanları, farklı inançlardan milyonlarca insanı kendine çekmekte, onlara manevi bir deneyim sunmaktadır.

Kudüs’ün geleceği, siyasi belirsizliklerle çevrili olsa da, onun sadece siyasi değil, aynı zamanda ruhani ve kültürel bir hazine olarak gelecek nesillere aktarılmasının önemi tartışılmazdır. Şehir, insanlığın ortak hafızasını, inançlarını ve çatışmalarını barındıran yaşayan bir müzedir. Kudüs’ü anlamak, insanlık tarihinin ve inançlarının karmaşık dokusunu anlamaktır. Bu şehir, “Altın Kubbenin Gölgesindeki Fısıltı” misali, bizlere barışın ve birlikte yaşamanın ancak karşılıklı anlayış ve saygıyla mümkün olabileceğini fısıldamaya devam edecektir. Kudüs, taşlara yazılı bir dua, zamanın ötesinde bir miras ve insanlık için bitmeyen bir ilham kaynağıdır.


Kaynaklar:

  1. Armstrong, K. (1996). Jerusalem: One City, Three Faiths. Alfred A. Knopf.
  2. Finkelstein, I., & Silberman, N. A. (2001). The Bible Unearthed: Archaeology’s New Vision of Ancient Israel and the Origin of Its Sacred1 Texts. Free Press.
  3. Josephus, F. (The Jewish War). [Çevirisine göre bölüm ve ayet numaraları değişebilir].
  4. Kanaana, S. (2009). Palestinian Customs and Traditions. Palestine: Tishrin Publishing. (Not: Statüko anlaşmaları ve kültürel yaşam hakkında genel bilgiler için referans alınabilir.)
  5. Kur’an-ı Kerim, İsra Suresi, 1. Ayet.
  6. UNESCO. (1981). Old City of Jerusalem and its Walls. UNESCO World Heritage Centre. Retrieved from https://whc.unesco.org/en/list/148/
  7. Peters, F. E. (1985). Jerusalem: The Holy City in the Eyes of Chroniclers, Visitors, Pilgrims, and Prophets from 1300 B.C. to the Present Day. Princeton University Press. (Not: Çok genel bir referans olarak kullanılabilir.)
0 0 0 0 0 0
YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

Taşların Fısıltısı: Karahan Tepe’nin Göbeklitepe’nin Gölgesinden Yükselen Gizemli Hikayesi

HIZLI YORUM YAP

0 0 0 0 0 0