40,2607$% 0.13
46,7252€% 0.08
53,9495£% 0.21
4.320,96%0,56
7.017,00%0,27
27.981,00%0,27
3.334,69%0,33
10.219,40%-0,06
Bir zamanlar devasa bir buz diyarı, altın ve kürkle dolu, kimsenin tam olarak değerini bilmediği bir toprak… Ve bir gün, bir İmparatorluk, ondan vazgeçmeye karar verdi. Karşıda ise, genç ve hırslı bir ulus vardı, gözleri Batı’ya dikilmişti. Bugün, 1867 yılında, Rusya’nın buzlu hazinesi Alaska’yı Amerika Birleşik Devletleri’ne satmasının nefes kesici hikayesine dalacağız.
Bu yazımızda , bu “çılgınca” görünen satışın ardındaki gerçekleri, Rusya’nın neden vazgeçtiğini, Amerika’nın başlangıçtaki tereddütlerini ve bu anlaşmanın Kuzey Amerika haritasını ve küresel güç dengelerini nasıl sonsuza dek değiştirdiğini hikayeleştirerek ve bilgi vererek anlatacağız. Soğuk sularla çevrili bu destansı ticaretin perde arkasına girmeye hazır olun.
Rus Ayısının Batıdaki Pençesi: Rus Amerika’sı ve Erken Dönem Sorunları
18. yüzyılın ortalarından itibaren Rus İmparatorluğu, Kuzey Pasifik’e doğru genişleyerek Alaska’ya yerleşmişti. “Rus Amerika’sı” olarak bilinen bu bölge, zengin kürk kaynaklarıyla, özellikle de deniz samuru avcılığıyla Rus tacirleri için cazip bir merkezdi. Rusya, bu uzak topraklarda kaleler kurdu, ticaret istasyonları açtı ve yerel halkla etkileşime girdi. (Haycox, 2002, s. 12). Ancak bu devasa coğrafyanın yönetimi ve savunması, Rusya için büyük bir zorluktu.
Alaska’nın başkenti Sitka, Pasifik’teki Rus varlığının sembolüydü. Ancak bu uzak karakollar, Rusya’nın ana topraklarından binlerce kilometre uzakta, lojistik ve maliyet açısından büyük bir yük teşkil ediyordu. Zorlu iklim koşulları, yerli kabilelerle zaman zaman yaşanan çatışmalar ve özellikle İngiliz ve Amerikan kürk avcılarının artan rekabeti, Rusya’nın Alaska üzerindeki kontrolünü giderek zayıflatıyordu. Bu durum, Rus yetkililerin zihninde “Alaska gerçekten de değer mi?” sorusunu doğurmaya başlamıştı.
Kırım’ın Acısı ve Gözden Çıkarılan Diyar: Rusya Neden Sattı?
Alaska’nın satış kararı, 1853-1856 yılları arasında yaşanan Kırım Savaşı’nın ağır sonuçlarıyla doğrudan ilişkiliydi. Bu savaşta Rusya, İngiltere, Fransa, Osmanlı İmparatorluğu ve Piyemonte-Sardinya koalisyonuna karşı ağır bir yenilgi almıştı. Savaş, Rus İmparatorluğu’nun ekonomik ve askeri olarak zayıflığını acımasızca ortaya koymuştu. Ordusu modernize edilmesi, donanması güçlendirilmesi gerekiyordu ve tüm bunlar için devasa miktarda paraya ihtiyaç vardı. (Lambert, 2007, s. 280).
Kırım Savaşı sırasında, Rusya’nın Alaska’yı İngilizlerin eline geçirmesinden duyduğu derin endişe, satış fikrini olgunlaştırdı. Eğer bir savaş çıkarsa, İngiliz Kanada’sına komşu olan Alaska’nın savunması imkansızdı. Rus Çarı II. Aleksandr ve danışmanları, bu “buz diyarı”nı zararına da olsa elden çıkarmanın en akıllıca yol olduğuna karar verdiler. Karşılarındaki en mantıklı alıcı ise, hızla büyüyen ve Pasifik’e doğru genişleme arayışında olan Amerika Birleşik Devletleri idi. Satış, hem olası bir İngiliz işgalini önleyecek hem de Rusya’ya çok ihtiyaç duyduğu parayı sağlayacaktı. Bu sebep-sonuç ilişkisi, Alaska’nın kaderini belirledi.
“Seward’ın Deliliği”: Amerika’nın Tereddütleri ve Anlaşmanın İmzalanması
Rusya, Alaska’yı satmaya hazırdı, ancak Amerika Birleşik Devletleri başlangıçta oldukça isteksizdi. Ülke, kısa süre önce sona eren Amerikan İç Savaşı’nın yıkıcı etkileriyle boğuşuyordu. Ekonomik sıkıntılar, siyasi gerilimler ve yeniden yapılanma süreci, yeni bir toprak satın alma fikrine pek sıcak bakılmıyordu. Dahası, Alaska, çoğu Amerikalı için uzak, soğuk ve “değersiz” bir buz çöplüğüydü. (Welch, 1989, s. 75).
Ancak ABD Dışişleri Bakanı William H. Seward, bu buzlu diyarın potansiyelini gören ileri görüşlü bir devlet adamıydı. Seward, Alaska’nın sadece zengin kürk ve balık kaynaklarına sahip olmadığını, aynı zamanda Pasifik’te stratejik bir konumda bulunduğunu ve gelecekte altın veya petrol gibi değerli madenleri barındırabileceğini öngörüyordu. O, bu anlaşmayı, Amerika’nın kıtasal genişlemesinin ve küresel bir güç olma yolundaki adımlarının bir parçası olarak görüyordu.
Yoğun diplomatik görüşmelerin ardından, 30 Mart 1867 günü, gece yarısına doğru, ABD Dışişleri Bakanı William H. Seward ile Rusya’nın ABD Büyükelçisi Baron Edouard de Stoeckl arasında, Alaska’nın 7,2 milyon dolara satışı anlaşması Washington D.C.’de imzalandı. Bu miktar, dönemin Amerikan basını tarafından “Seward’ın Deliliği”, “Seward’ın Buzdolabı” veya “Ayı Kapanı” olarak alay konusu edildi. Birçok kişi, bu kadar az paraya bile “değersiz” bir toprağın satın alınmasına karşı çıkıyordu. Ancak Seward, eleştirilere rağmen kararlılığını sürdürdü ve anlaşma Senato’dan zar zor da olsa onaylandı.
Buzun Çözülmesi: Alaska’nın Gerçek Değeri ve Miras
Anlaşma imzalandıktan sonra, 18 Ekim 1867’de Sitka’da düzenlenen törenle Rus bayrağı indirildi ve yerine Amerikan bayrağı çekildi. Alaska, resmen Amerika Birleşik Devletleri topraklarına katıldı. İlk yıllarda Seward’ın öngörüleri tam olarak anlaşılamasa da, 1890’larda başlayan Klondike Altın Hücumu ve 20. yüzyılda keşfedilen petrol rezervleri, Alaska’nın gerçek değerini ortaya çıkardı. (Beringer et al., 1986, s. 285).
Bugün Alaska, ABD’nin en büyük eyaletlerinden biri olmasının yanı sıra, doğal güzellikleri, zengin doğal kaynakları ve stratejik konumuyla küresel önem taşımaktadır. Rusya’nın o dönemki ekonomik ve jeopolitik endişeleriyle aldığı bu karar, Kuzey Amerika haritasını ve küresel güç dengelerini sonsuza dek değiştiren bir hamle oldu.
Bu “buzdan ticaret”, tarihin en karlı emlak anlaşmalarından biri olarak kabul edilir. Sadece 7,2 milyon dolara, Amerika Birleşik Devletleri, bugünkü değeri trilyonlarca doları bulan bir toprağa sahip oldu. En nihayetinde, William H. Seward’ın “deliliği”, dehanın ve ileri görüşlülüğün ta kendisiydi. Alaska, Rus İmparatorluğu’nun “unutulmuş” bir kolonisinden, Amerika’nın “son sınırı” ve stratejik bir varlığı haline geldi.
Kıyamet Ambarı: Norveç’in Kutup Buzullarındaki Gelecek Mirası ve Bitki Krallığının Sigortası